24 Ağustos 2020 Pazartesi

TÜRKÇE ŞİİRLER İÇERİSİNDE FELSEFÎ DİZELER

 


Her ne kadar edebiyatımız yalın ya da ağır dilli olsa da o dil içerisinde mutlak cümleler veya dizeler saklı kalır. Halk edebiyatından divan edebiyatına, divan edebiyatından mili edebiyata hatta ikinci yenicilere kadar hemen hemen her ozanın / şairin dizelerinde felsefeden parçalar yer etmektedir. Dolayısıyla bu çalışmamda tüm şairler olmasa da belli başlı şairleri ya da ozanların dizelerini ele alıp felsefi dizeler içerisinde felsefeyle kaybolacağız…

 

YUNUS EMRE: Halk Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden biri olan Yunus Emre, Divan’ında şöyle der:

“Bir ben var benden içerde,

Benden daha ziyade…”

Söz konusu olan bu dizelerde felsefenin tam anlamıyla ince ince işlendiği açıktır. Ozanımız kendi benliğinin derinliğinde yer alan bir ben’i daha olduğunu vurgulamıştır…

 

EDİP CANSEVERGelmiş Bulundum adlı eserinde yer alan “MASA DA MASAYMIŞ HA” şiiri felsefeden izler taşımaktadır.

Şiirde şöyle yazar şairimiz:

“Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu

Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanında gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu…”

Bu dizelerde “masa” metaforuyla vurgulanan şey aslında insan “zihni”dir. İnsan her şeyi zihninde toplamaktadır. Şiirin temasında ise yalnızlık işlenmiştir.

 

TURGUT UYARDünyanın En Güzel Arabistan’ı adlı eserinde yer alan “GÖĞE BAKMA DURAĞI” isimli şiirinde gök metaforuyla özgürlüğe işaret eder. Turgut Uyar bir filozof edasıyla şu dizeleri yazar:

“İkimiz birden sevinebiliriz,
 Göğe bakalım…”

Bu dizede anladığımız şey; şair muhatabı olan kadınla birlikte bir saadet arayışındadır. Ama bu saadet “evsiz”dir. Şiirin devamı şu şekildedir:

“Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
 Göğe bakalım…”

Burada evler, sokakları karanlık kılmıştır. Oysa şair gökyüzüne bakmaya çağırmaktadır.  Gök şairde apayrı ve kozmolojik bir yer etmiştir. Gök umudun, özgürlüğün sembolüdür. Özgürlük sonsuzluk anlamına gelir. İkimiz birden özgür olabiliriz, sonsuz olabiliriz demek istenmiştir. Şair bu dizeleri söylerken insanın özgürlüğünü sınırlayıcı kılmamıştır.

 

ŞÜKRÜ ERBAŞYaşıyoruz Sessizce adlı eserinde ise Antik Yunan dünyasına uzanmış ve kelimeleri diyalektiğin içine değdirmiştir. Öyle ki şairimiz “İKİ HAYAT” isimli şiirinde dizeleri şöyle ağlatmıştır:

“…
Bu neyin korkusudur
Herkes kendinin de ücrasına çekiliyor
Ne hazin. Ölüm yaşayana gelir değil mi?

Benim iki hayatım oldu diyorum
İki kere yaşayacağım, iki kere öleceğim
Boşluk bile bunlardan anlamlı bakıyor…”

Yine aynı eserde başka bir şiirinde ise şöyle yazar: “İNSAN TANRIDAN ÖNCE SEVGİYE İNANIR…” Dolayısıyla inançtan önce sevgi gelir…

Bağbozumu Şarkıları adlı eserinde Şükrü Erbaş, diyalektiği sevgili üzerinden sunuyor bizlere:

“Dünya bir gölgelikmiş,
Doğan ve batan günden öğrendim.
Sevgilim
Önce ölümden, sonra senden doğdum ben.” 

 

NAZIM HİKMETPiraye’ye Mektuplar adlı eserinde Piraye’sine yazdığı bir mektubun sonunu şöyle bitirir:

“…Çünkü dünyada mesela alelumum (özel olmayan / cinsle, türle ilgili olan) aşk yok, alelumum insan olmadığı gibi. Felsefeyi fazlaca kaçırdım. Fakat senin aşkın benim felsefemden bir parçadır karıcığım…” Piraye’ye yazılan bu cümleler felsefenin edebiyat hali sayılabilecek niteliktedir…

 

AHMED ARİFHasretinden Prangalar Eskittim adlı eserinde yer alan “UNUTAMADIĞIM” adlı şiiri felsefi boyutlar taşır. Şairimiz bu şiirde şöyle yazar:

“-To be or not to be- değil,
-cogito ergo sum- hiç değil…
Asıl iş anlamak kaçınılmazı
Durdurulmaz çığı, Sonsuz akımı…

Susmak, gözlerinde susmak
Ustura gibi
Gözlerin hani..”
 

Bu dizelerden de anlaşılacağı üzere, olmak ya da olmamak değil, düşünüyorum o halde varım, hiç değil… Asıl iş kaçınılmazı ve sonsuzu anlamak. Gözlerde susmak gerekir fakat ustura gibi kesen gözlerin hani… Öyle ki, şiirde şairin özlemle aradığı ‘gözler’dir.

 

CEMAL SÜREYASevda Sözleri adlı eserinde yer alan “KAN VAR BÜTÜN KELİMELERİN ALTINDA” adlı şiirinde kelimelerin kana büründüğü aktarılır. Kimi zaman ağzımızdan çıkan sözlere bıçaklar saplanıyor. Saplanan bıçak öldürüyor kelimeleri… Dolayısıyla kelimeler ölüyor ve kana bulanıyor.

Sonuç olarak baktığımızda, okuduğumuz her şiir bize normal birer dize gibi gelebilir. Oysa o dizelerin derinliğini ve anlamını şiirin içinde kaybolan insanlar bilebilir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WITTGENSTEIN FELSEFESİNDE DİL VE DÜNYA İLİŞKİSİ

  "Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını imler." Wittgenstein Ludwig Wittgenstein’ın, dil felsefesi bağlamındaki görüşlerine biz...