İnsan üzerine yapılan
tartışmalar günümüze kadar süren ve aynı zamanda felsefenin temel
problemlerindendir. Fizyolojik ya da biyolojik açıdan bakınca insanda var
olduğu söylenen ruhsal taraf hem dinlerin hem de felsefenin dikkatini
çekmiştir. İnsanın bir bedene sahip olduğu kehribarın içinde barındırdığı renk
kadar açıktır. Bu noktada ruh ve beden üzerine sorulan sorular, tespih taşları
gibi yan yana dizilip akıllarda belirir: Peki, ruh gerçekten var mıdır ya da
insanda gerçekten bedenden farklı ayrı bir töz var mıdır? Bu ve benzeri
soruların aklımızda dizilişi sınırsız olarak yer alır.
Bu makalemde Antik Yunan
felsefesinden hareketle ruhu, ruh göçünü ya da reenkarnasyonu kaleme aldım...
Makalemi kaleme alırken, oldukça basit bir şekilde ifade edecek olursam ruhun
bedenden ayrılması olarak ifade edilen ölüm sonrası ruhun durumunu Antik Yunan
filozoflarından hareketle açıklamayı amaçladım. Reenkarnasyon üzerine
düşünceler evrende bulunan yıldızlar gibi sonsuz niteliktedir. Koyulu açıklı
Antik Yunan kıyılarında yaşayan kimi büyük filozoflar ruh göçüne ya da tekrar
yeniden doğuşa inanırken kimi büyük filozoflarsa bu görüşü reddetmektedir. İslam
felsefesinde reenkarnasyona da karşı çıkan düşünürler olmuştur. Reenkarnasyon
kavramı yerini “tenasüh” kavramına bıraksa da aslında ikisi aynı anlama
gelmektedir. Kelimelerimi Antik Yunan sınırları içerisinde sayfalara döküp
Antik Yunan dünyasına doğru ruh göçü yapmaya başlamak ve ruhun ne olduğunu
kavramak yerinde olacaktır.
Antik
Yunan Felsefesinde “Ruh” ve “Yeniden Doğuş”
Reenkarnasyon din
felsefesini de içine alan köklü bir çiçektir. Bazı felsefi görüşler ya da
felsefi nitelikler vardır ve bunlara göre ölümden sonra yaşam yoktur. Oysa bu
düşünceler diyalektikten veya dolayımdan uzaktırlar. Ölüm söz konusu ise yaşam
da vardır. Ölümden bağımsız yaşam düşünülemez. Bunu düşünmemeyi düşünmek için
diyalektikten uzak olmak gerekir… Yaşam tamamen bu dünyadan ibarettir. Yani
tıpkı kahverengi bir toprağın üzerinde açmış bir ıhlamur gibi doğarız, kimileri
gözyaşlarıyla sular ardından büyürüz ve sonunda sonbaharda yaprak döker ya da
kökten kesilip ölürüz. Reenkarnasyon din felsefesini de içine alan köklü bir
çiçektir bunu da göz ardı ederiz. Bu konuya farklı pencereden bakan
düşünürlerin görüşlerinde beden toprakta yok olup gidecektir ve sadece ruh
varlığını devam ettirecektir.
Çağdaş düşüncelerde
reenkarnasyon daha çok Uzakdoğu dinlerinin etkisiyle günümüzde sıkça tartışma
haline gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’de de ruh göçü ifade edilmeye çalışılmıştır.
Peki, söz konusu olan ruh nedir? Yunan felsefesinde özellikle insan felsefesi
üzerinde duran Sokrates’te bulunan bir terim vardır. Bu terim psykhe terimidir. Antik Yunan
felsefesinde yer eden bu terim ruh, zihin anlamına gelir. Canlılığı, canlı olma
ilkesini ve daha sonrada yaşam ilkesini göstermektedir. Psykhe özellikle Sokrates ile birlikte başlayarak bilincin, zihnin
aynı zamanda ahlaki kişiliğin bulunduğu yere de karşılık gelir. Ruhun ilk
anlamlarından biri; [Latince. anima, lng.
soul, Fra. âme] Bir kimsenin tinsel etkinliğinin ve çok çeşitli bilinç
hallerinin merkezi, o kişinin benliğini meydana getiren entelektüel yetilerinin
tümüdür. Diğer anlamı ise bedeni harekete geçiren aktif ilke, pasif ve cansız
olan beden üzerinde bulunan güçtür.[1]
Dolayısıyla buradan hareketle baktığımızda bedene hareket veren şey ruhun
kendisidir. Ruhsuz bir beden koparılan bir papatyaya eş değerdir. Ruh, bedenden
çıkınca beden ölür, topraktan koparılan papatya da yapraklarıyla ölüme yas
tutar…
Ruh göçüne baktığımızda
ise [Osm. tenâsuh, lng. metempsychose], insan ruhunun ölümsüz
olduğunu, dolayısıyla beden ölünce ruhun yaşayıp başka bir varlığa geçtiğini ve
bireysel olan ruhun bir bedene can vereceğini savunan öğretiye basitçe ruh göçü
denilir. İnsan üzerinde olan iki bileşenden biri ruh, diğeri beden olarak yer
eder. Bu iki bileşen arasındaki en temel olan ruhtur. Ruh, insanın gerçek özünü
meydana getiren bileşendir. Söz konusu olan ruh göçü anlayışına göre insanın
mutluluğunun temelde ruhta aranması gerekir.[2]
Dolayısıyla ruh göçü için mutluluğun olması açıktır. Peki, ruh kavramı Antik
Yunan içerisinde neler ifade ediyordu ve hangi düşünürler ruh kavramı üzerinde
durdular?
İlkin Pythagoras’ın ruh
anlayışına baktığımızda o, ruh göçü inancının savunuculuğunu yapmıştır. Söz
konusu olan bu inanç aslında Yunan’da doğmamıştır. Bilindiği kadarıyla
Uzakdoğu’dan Antik Yunan’a kadar sıçramıştır. En nihayetinde ruh göçü
düşüncesinin anavatanı Hindistan’dır.[3]
Pythagorasçıların önce dinle ilişkilendirdikleri ve ardından daha sonra felsefi
bir problem ya da felsefi düşünce gerektirdiği kanısına vardıkları ruh göçü
daha eskilerde şu şekilde ifade edilmekteydi: “Derler ki bir zorunluluğun
öngördüğü bir döngüyle, ruhun canlılardan kâh birinin kâh öbürünün içine
girdiği ortaya koyan ilk düşünür oymuş. Onun hakkında söyledikleri de şöyle: -
Bir gün sopa ile dövülen bir eniğin yanından geçerken ona acımış ve şöyle
demiş: Dur, vurma! Çünkü o sevdiğim bir adamın ruhu, bağrışını duyunca onu
tanıdım…”[4]
Tüm bunlar dışında Pythagorasçıların ruh göçü anlayışı da Platon’u derinden
etkilemiştir. İnsanın mutluluğunun ruhta aranması gerektiğini savunan
Pythagorasçılara göre, ruhun bedenle olan ilişkisi ruhun özünü kirletir. Ruh,
söz konusu olan beden ile ilişkisine bu dünyada yaptığı iyilik ya da
kötülüklere bağlı olarak tanrısal alana yükselinceye dek bir doğuş çemberinin
içerisinde olur. İnsan öldükten sonra değer bakımında kendisinden daha aşağı ya
da daha yüksek varlıklara göç eder…
Pythagoras dışında
Empedokles, Demokritos, Anaksagoras gibi Antik Yunan doğa filozofları da ruh
üzerine görüşlerini ortaya koymuşlardır. Empedokles dört ana maddeden hareketle
yola çıkmış ve bu yolda ruh ve ruh göçüne ilişkin düşünceler ortaya koymuştur.
Demokritos ise ruh görüşünü ortaya koyarken atomlar ile ilişkilendirmiştir.
Doğa filozoflarının
içinde yer alan doğa felsefesinde çıkıp insan felsefesine doğru düşünce göçü
ettiğimizde karşımıza ilk büyük isim olarak Sokrates’in çıktığını görmekteyiz.
Sokrates hiçbirimiz birinci kaynaklardan bilemiyoruz. Öyle ki Sokrates,
arkasında yazılı eserler bırakmadı ve öğrenciler ile Yunan kıyılarında ya da
büyük bir merdivenin tutamağında bulunan çatlak gibi çatlamış Atina
sokaklarında sohbetler ediyordu. Bundan hem öğrencileri hem de kendisi çok zevk
alıyordu. Sorgulamayı asla kesmiyordu ve sorgulanmamış bir hayatı yaşamaya
değer bulmuyordu. Arkasında yazılı eser bırakmamış olsa da biz Sokrates’i
öğrencisi Platon’dan hareketle daha iyi tanıyabiliriz. Platon, Phaidon adlı diyaloğunda Sokrates’i
konuşturur, ruh hakkında görüşler ortaya koyan kişi de Sokrates olmuştur. Diyalogda
açıkça görülür ki ruh bedene hâkimdir ve bu gerçekleşince mutluluğa ulaşılır.
Platon diyalogda ölümden sonrası yaşamı anlamlı bulur ve şöyle yazar: “Ancak
ölüm buradan başka bir yere bir tür göç ise ve anlatılan doğruysa ve bütün
ölüler orada bir araya geliyorsa bundan daha büyük bir iyi olabilir mi siz
hakimler?”[5] Bunu
diyen Sokrates en nihayetinde Tanrısallığı çağrıştıran “Daimon” adını verdiği
evrensel bir ruha, ruhun bireyselliğine ve ölümden sonra yaşama inanmakta
olduğu açıktır.
Platon’da
“Ruh” ve “Reenkarnasyon”
Platon’un ruh
anlayışını “İdealar Kuramından” hareketle incelemek yerinde bir yaklaşım
olacaktır. Öyle ki Platon’un ruh görüşü Devlet
adlı eserinde gökyüzünde parlayan bir yıldız kadar parlar. Ruh ile devlet
arasında ki benzerlik üzerinde yoğunlaşır. Ruhun parçaları iştiha, tin ya da
gönül ve akıldır. Susuzluk örneğini, karşıtlar ilkesine uygun olarak iştiha ve
aklı birbirinden ayırmak için kullanan Platon, iştihayı oldukça aşağı bir şey
olarak tanımlar.[6]
Platon’a göre, ruhun en
yüksek olan ve en yüce parçası akıldır. İşte bu noktada bireyin daha büyük veya
bütünsel iyiliğini gözetmesi bakımından iştihayla karşı karşıya getirir.
Platon’un başlangıçta ruhun ölçüp biçen, hesap yapan enine boyuna düşünen
tartan olarak tanımlanan kısım ruhun iyiliğini gözeten kısımdır. Üçüncü parça ise, akıl
ile iştiha arasındaki tindir. Bir başka deyişle gönüldür. Platon onu Devlet adlı eserinin başlangıcında,
insandaki öfke duyan parça olarak tanımlar.[7]
Buradan da anlaşılacağı üzere tutkular veya duygular kimi zaman öfke tarafından
harekete geçirilebilirler. Üç parçalı ruh
anlayışını böyle açıklayan Platon, daha sonrasında bu parçalar arasındaki
erdemi meydana getiren doğru ilişkileri betimlemeye, erdem anlayışının
ayrıntılarını ortaya koymaya geçmektedir. Platon’un erdem anlayışının
belirleyiciliği Sokratik döneme kadar dayandırılabilinir.
Platon’un ruh görüşünün
ayrımından sonra ruh göçü anlayışına bakmak doğru ve yarar sağlayacaktır. Öyle
ki Platon, ruh göçüne veya reenkarnasyona inanır. Ruhun ölümsüzlüğüne inan Platon, dünyaya
gelmeden önce ruhun bir hayatı olduğunu düşünmektedir. Biz bu düşünceye nereden
ulaşıyoruz? Elbette ki, Platon’un Phaidros,
Timaios eserlerinden hareketle düşünce yolumuza çıkıyoruz. Platon, Timaios eserinde ruhu: “Ruhun nasıl yaratıldığına,
ruhun bölünemeyen her zaman aynı kalan ve tözle cisimlerde bulunan olarak”[8]
ele alır.
Platon’a göre ruh, yer
ile gök arasına ölümsüz bir doğaya sahipken, beden ölüme yas tutan bir varlık
olarak yer eder. Ruh baharda bir yaprak ise, beden sonbahardaki dökülen
yapraktır… Dolayısıyla Platon’un ruh görüşünden ve diyaloglarından hareketle
bildiğimiz tek bir şey vardır ki, o da Platon’un hem ölümden sonrası bedensel
bir yaşamı hem de reenkarnasyonu görmekteyiz…
Aristoteles’te
“Ruh” ve “Reenkarnasyon”
Platon her ne kadar
reenkarnasyona inansa da Aristoteles reenkarnasyona bir o kadar uzaktır.
Aristoteles’in ruh görüşünde var oluşun temeli ya da varlığın anlamı madde ve
formdan meydana gelmektedir. Ona göre varlık, maddede gerçekleşen formdur.
Aristoteles’in Metafizik adlı
eserinde felsefesinin temel yapı taşlarını tikeller ya da duyulur ve hissedilir
şeyler oluşturmaktadır.
Aristoteles’in
metafiziksel düşüncesi ontolojisinin temeli ve parçasıdır. Ruh üzerine görüşlerini
Ruh Üzerine eserinde bizlere sunan
Aristoteles, burada ruhun konusunu inceler. Çünkü Antik Yunan’da hocası
Platon’un ruh üzerine görüşlerini gördü ve hocası ile aynı yolda ilerlerken bir
noktada hocasından ayrıldı. Aristoteles’in ruh anlayışı günümüzden bambaşka bir
şekilde yer etmiştir. Onun psikolojiden çok fizyolojik olarak ruh görüşü ortaya
çıkar.
Aristoteles, Ruh Üzerine eserinde ruhun konusu ile
ilgili yöntemsel bir takım zorlukları vurgulamıştır. O, şöyle yazar: “Ruhun
bilinmesi, tüm gerçeğin incelenmesine ve özellikle tabiat bilimine önemli bir
katkıda bulunur gibidir. Çünkü ruh, sonuçta hayvanların ilkesidir.”[9]
Girişi bu cümle ile yapan Aristoteles, kelimeleri bir yıldız gibi ruh üzerine
kaydırdıktan sonra ikinci bölümde ruhun tanımı ve üzerinde durur. Son bölümde
ise insani ruhun zeka ve bilişsellik gibi eylemlerin de üzerinde durur…
Aristoteles’in
düşüncelerinden hareketle anlaşıldığı kadarıyla ruhun madde ile ilişkisi de ön
plana çıkmaktadır. Ruh ve bedeni birbirinin tamamlayıcısı olarak görmektedir.
Aynı zamanda Aristoteles, ruhu organizmaya canlılık veren ilke olarak ifade
etmektedir.
Aristoteles’in
reenkarne üzerine düşüncesine gelecek olursak; elbette Aristoteles Ruh Üzerine adlı eserinde kendisinden
önceki düşünürlerin ruh üzerine düşüncelerini ele almış tartışmıştır.
Aristoteles, Pisagorcu felsefeden, Platoncu felsefeye kadar ruh üzerine
tartışmıştır.
Bilindiği üzere
Aristoteles’te madde ve form büyük yer tutar. Ona göre, cisimlerin hepsi madde
ve formdan meydana gelirler. Aristoteles, madde ve formu birbirleri ile
ilişkileri bakımından ele alır. Madde, formu kabul eden şeydir. Dolayısıyla bir
şeyin maddesi de onun formudur. Her beden kendine özgü bir biçim ve şekle
sahiptir. Aristoteles’in metafiziğinin içinde yer alan ruha baktığımızda açıkça
şunu ifade edebiliriz: Maddesel cevher veya töz olan bedenin formu olan ruh
insanın insan olarak en temel bir şekilde var olmasını sağlayan ilkedir.
Aristoteles’e göre ruh
bedene ait ola bir şeydir. Ruhun duran yapısı ve hareketi Aristoteles’in ruh
düşüncesine önemli bir yer almıştır. Ruh ve bedenin birlikteliğinin doğal
olarak sonucu biri hareket ettirir diğeri hareket eder. Biri etkiler, diğeri
ise etkilenir.[10]
Aristoteles’e göre, bedeni ruhtan başka
hareket ettiren bir şey varsa bu aynı zamanda ruhu da hareket ettir.
Dolayısıyla ruh ile beden birbirinden bağımsız değildir.
Sonuç olarak
baktığımızda Platon’un felsefesinde ruh görüşü ve reenkarnasyon anlayışı
açıktır. Berrak bir şelalenin içinde yer eden su gibi açıkça görülür Platon’un
reenkarne anlayışı… Antik Yunun diğer büyük ismi olan Aristoteles’te ise
reenkarnasyon reddi mevcuttur. En nihayetinde beden ruhtan ayrılmaz.
Dolayısıyla buradan hareketle ruh göçü Aristoteles’e göre aykırı kalır.
Aristoteles’in ruh-beden ilişkisi madde ve form ilişkisine benzetildiğinde
dolayı maddenin yok olmasıyla birlikte ona bağlı bir form olarak yer eden ruhta
yok olacağı düşünülmektedir.
Ruh göçüne kimi
insanlar inanmakta, kimi insanlar saçma bulmaktadır. Bu konuyu Platon’un
penceresinden baktığımda belki de Antik Yunan’dan veya modern düşünürlerden
birinin ruhu (kesin olmamakla birlikte) bir başkasında hayat bulmuş olabilir.
Fakat bu düşünceyi Aristoteles’in penceresinden ele aldığımızda böyle bir göç
söz konusu asla değildir. Ruh beden ile birlikte vardır…
“Reenkarnasyon”, “ruh”
ya da “ruh göçü” gibi terimleri basite almamak gerektiğini vurgulamam
yerindedir. Aksi halde bu terimler üzerine sorgulamadıkça yaşantımız körelecek
ve düşüncelerimiz bir yıldız gibi gökyüzümüzden kayıp gidecektir…
KAYNAKÇA
·
Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü
·
Ahmet Cevizci, İlkçağ Felsefe Tarihi
·
Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri
·
Platon, Devlet
·
Platon, Phaidon
·
Platon, Timaios
·
Aristoteles, Ruh Üzerine
·
Giovanni Scognamillo / Arif Arslan, Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Ruhçuluk ve
Reenkarnasyon
[1] Ahmet
Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1999, s.737
[2] Ahmet
Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 1999, s.738
[3] Ahmet
Cevizci, İlkçağ Felsefe Tarihi, Asa Yayınları, Bursa, 2012, s.53
[4] Diogenes
Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri (Çev. Candan Şentuna),
İstanbul, YPK Yay. 2003, s.36
[5] Platon,
Phaidon (Çev. Furkan Akderin), İstanbul, Say Yayınları, 2017
[6] Platon,
Devlet, İstanbul, İş Bankası Yayınları, s.437b-439e
[7] Platon,
Devlet, İstanbul, İş Bankası Yayınları, s.437b-439e
[8] Platon,
Timaios, İstanbul, Say Yayınları, s.1997c
[9]
Aristoteles, Ruh Üzerine, İstanbul, Pinhani Yayıncılık, s.2001a: 1
[10]
Aristoteles, Ruh Üzerine, İstanbul, Pinhani Yayıncılık, s.2001a:38