Makalemi kaleme alırken
Helenistik Dönemin ilk büyük okulu olan Epikürosçu Okul’un kurucusu Epiküros’un
ölüm üzerine söylediklerinden hareket etmek istedim. Ölüm nedir? Yaşarken ölen
kimseler toplumumuzda nasıl yer etmektedir? Epiküros, felsefesiyle insanı Tanrı
ve ölüm korkusundan kurtarıp bir ruh sükûnetine ulaştırmayı amaçlamıştır. Tüm
bunlara değindikten sonra intiharın ne olduğunu ve intihar türlerini ele alıp
makalemi noktalamış bulundum. Şimdi yaşarken ölenler arasında cesetlere
basmadan dolaşmaya başlayalım.
Yaşayan Ölülere Yas
Tutulmaz
Öncelikle tıpkı eğitim,
ahlak, bilgi, sanat gibi ölümün de bir felsefesi vardır. “Ölüm nedir?” sorusuna
bakıldığında şöyle cevap vermek mümkün olacaktır: “Ölüm, (Ing. Death) canlı varlıklarda hayati fonksiyonların veya hayatın
son bulması; insanda bilinçli deneyimin tamamen nihayetlenmesi durumudur.”
Ölüm felsefesi üzerine çalışan kimseler ölüm bağlamında en çok ölümün doğasının
ne olduğu sorusu üzerinde durmuşlardır.
Tüm bunlarla beraber ölüm tam olarak bilinmez. Ölümü bilmek için ölümü
yaşamak gerekir.
Ölüm korkusuna
baktığımızda insan varlıklarının hayatlarının son bulacağı kaygısı ya da
endişesidir. İnsanların çoğu ölüm korkusu ile yaşar. Hatta öyle insanlar var ki
ölüm korkusu sebebi ile her zaman için hayatı iyi ve etik bir biçimde yaşamaya
–çalışırlar.- Ölüm korkusu ile nasıl baş edileceği konusunda bazı felsefi
yaklaşımlar gelişir ki bunlardan bir tanesi Epiküros ve Epikürosçular, bir
diğeri Wittgenstein tarafından benimsenen yaklaşımlardır. Bu yaklaşım ölümün
yaşanan bir şey olmaması nedeniyle ölüm korkusunun rasyonel bir şey olmadığı
düşüncesi üzerine yükselir.
Öyle ki birçok kimse
ölümden korkar ve yaşarken öldüklerini ifade ederler. Yaşarken ölmek, ölüp de
toprağa girmekten daha kötüdür. Yaşadığınız halde ölü olarak yer ederseniz
kimse sizi ve düşüncelerinizi var saymaz. Çünkü sizinle beraber düşünceleriniz de
ölmüştür. Bundan dolaydır ki düşüncelerin canı yanmaz. En nihayetinde yaşarken
ölenlere yas tutulmaz.
Helenistik dönem
filozofu Epiküros, ölüm korkusunun zaman kaybı olduğunu ve yanlış bir mantığa
dayandığını savunur. Ona göre sağlıklı düşünülürse ölüm korkusundan korkmamak
gerektiğini insanlar anlayacaktır.
“Biz Varsak Ölüm Yok,
Ölüm Varsa Biz Yokuz…”
Epiküros’a göre
felsefenin amacı daha iyi bir hayata sahip olmak ve mutluluğa ulaşmaktır. Kimi
insanlar ölümün üzerine düşünmekten korkarlar ve bu nedenle ölümü düşünmemeyi
tercih ederler. Oysa ölüm hayatta bir gerçektir. Tıpkı karanlık bir gecede
gökyüzünde parlayan yıldızlar gibi…
Hayatta bazı anahtarlar
vardır ve bu anahtarlar bazı kapıları açar. Epiküros’ta ise hayatın anahtarı ‘haz’dır.
Haz her insanın aradığı şeydir. Tabi bu anahtar fazla zorlandığında
kırılabilir. Bundan dolayı istenilen her haz tadında olmalı ve aşırıya
kaçılmamalıdır. Mümkün oldukça acıdan kaçmak gerekir. Acıdan kaçmadıkça ruhsal
sağlık sorunları yaşanır ve kişi oldukça üzülür.
Epiküros’a göre ruhsal
haz, bedensel hazdan daha üstündür. Mutlu
yaşamın ereğinde beden ve ruh erincinin yatması gerekir. Mutluluğun
sağlanmasıyla insan haz dolu olur. Epiküros ruh-beden bütünlüğünü iç içe ele
alır. Birini alıp diğerini yok saymak gibi bir durum söz konusu değildir.
İnsanın bedensel olarak
acı çektiğini varsayalım ya da bir kimse birisinin elini bıçakla kesmiş olsun.
O yara anlık acı hissi uyandırır. Hatta bazı yaralar vardır sardıkça kanar… Ama
eninde sonunda o acı hissi bedenden gider. Bu durum ruhsal acıda aynı şekilde
yer etmez. Ruhun çektiği acılar bedende çekilen acılardan daha kalıcıdır.
Ölüme ve ölüm korkusuna
geri döndüğümüzde iki bakımdan ayrı görüş ortaya koymak mümkündür. Bu görüşler
ölümün hayatımızı olumsuz etkilemesidir. İlki ölümden sonra bizi beklediğini
düşündüğümüz cezalar ve bir diğeri ise ölümle birlikte kaybettiğimiz, elimizden
kaydığını düşündüğümüz bu dünyaya ilişkin tatlı duygularımız ve hazlarımızdır.
Böylece Epiküros için ölümden korkmanın bir temel dayanağı olmadığını görmüş
bulunuruz. Çünkü Menoikeus’a yazdığı mektuptaki o ünlü sözünde ifade ettiği
gibi: “En büyük kötü olan ölüm bizim için hiçbir şeydir, çünkü biz varken ölüm
yoktur, ölüm gelince de biz yokuz.” İşte bu sözü onun felsefesini ileri taşımış
olmakla kalmayıp öğrencilerine de yol göstermiştir.
Öyle ki ölüm ne
yaşayanları ilgilendirir ne de ölenleri… Burada müthiş bir diyalektik göze
çarpar. Epiküros bu diyalektiği mutlaka vurgular. Bir başka deyiş ile biz
yaşarken ölüm yoktur, ölüm gelince biz yaşamıyoruzdur.
Epiküros için her insan
kendi evrenini içinde taşımaktadır. Ölüme karşı durup korkmamak, insanlar
arasında Tanrı gibi özgür ve egemen yaşamak gereklidir. Bundan dolayıdır ki:
“Böylece, ne uyanıkken ne de uyurken hiçbir zaman sarsılmayacaksın ve insanlar
arasında Tanrı gibi yaşayacaksın.”
der.
Bazı insanlar ölümden
sonraki hayatlarında cezalandırılacaklarından kaygılanırlar. Epiküros bu
kaygıyı da önemsemez. Basitçe söylemek gerekirse Epiküros tüm felsefesini mezar
taşında şöyle özetler: “Ben varsam ölüm
yok, ölüm varsa ben yokum…”
Ölümlere Verilen
İntihar Süsü
Birçok intihar son
zamanlarda ölüm ile sonuçlanmaktadır. İntihar bir kaçış ya da kurtulma olarak
gözükse de böyle bir şey söz konusu değildir. Epiküros felsefesinde intihara
karşı çıkar. Öyle ki hayatta yer alan bir renk bile –örneğin denizin koyusu,
gökyüzünün açığı- bizlere haz verebilir.
İntihar fenomeninin
kelime anlamına, yüzeysel olarak, bakınca bir kimsenin ruhsal ve toplumsal
nedenlerle yaşamına kendi elleri ile son vermesi ya da kendini öldürmesidir. Bu
tanım oldukça yüzeysel olacağından dolayı böylesine derin bir konuda boğulma
tehlikesine karşı olsa da bizlerin kulaç atması yerinde olacaktır.
İntihar kelimesini, 20.
yüzyıl toplumbilimcileri arasında önemli bir yer alan bilim insanı Emile
Durkheim (1858-1917) nasıl ele aldı? İntihar üzerine neler söyledi? Bu noktada
Durkheim intihar kavramını en temel biçimde şöyle tanımlar: “Ölen kişi tarafından ölümle sonuçlanacağı
bilinerek yapılan olumlu ya da olumsuz bir edimin doğrudan ya da dolaylı sonucu
olan her ölüm olayına intihar denir.”
Durkheim, intiharı bir
akıl hastalığının sonucu olarak mı ele almak gerektiğini araştırıyordu. Öyle ki
ya intihar eden kimselerin kendilerine özgü özel bir hastalık, yani delilik söz
konusu, ya da intiharın bir ya da birçok delilik türlerinin bir bölümü olduğu
düşünülmektedir. İntiharı kendine özgü bir hastalık olarak göstermek üzere
ortaya atılan önerilerin geçersizliği bazı deneylerle açıklık kazanmıştır.
İntihar bir delilik ise
toplumumuza göre tüm felsefecilerin ya da filozofların intihar etmesi gerekir.
En nihayetinde toplumumuzda filozoflar deli ya da akıl yoksunu olarak
nitelendirilir. Hâlbuki deli olan insanlar çoğu akıllı insanlardan daha
akıllıdırlar.
Durkheim’a göre intihar
yaşlara göre değişiklik gösterir.
Ayrıca mevsimler de bazı ülkelerde intiharı tetikler. Tüm bunları İntihar adlı eserinde bazı grafik ve
tablolar ile birlikte verir. Unutulmamalıdır ki Durkheim, neden intihar edilir
sorusu ile değil, diğer ülkelere kıyasla intihar sebebini bizlere sunar.
Durkheim’ın deyimi ile
“intihar değil, intiharlar vardır…”
Buradan çıkarılacak şey intiharın çeşitleri olduğudur. İntihar fenomeni kendini
çeşitleriyle de gösterir: Bencil, elcil, kuralsızlık gibi… Bunlar dışında ise
delilik intiharında da bazı intihar tipleri mevcuttur. Bunlar ise; melankoli
intiharı, kaçık intiharı, saplantı intiharı ve otomatik intihardır.
Ölümden kaçmaya çalışan
insanların bazı ölümlere intihar süsü verdiklerini görürüz. Tıpkı öldürdüğümüz
bir örümceği kendi ağları içinde bırakmak gibi… Epiküros’a geri döndüğümüzde
Epikürosçular intihardan uzak, haz dolu yaşam sürerler. Bunun tam tersi olarak
Stoacılar ise intiharın bir cesaret ve bilgelik işi olduğunu belirtirler. Onlar kendi elleriyle hayata son vermeyi
erdemli bir insanın eylemi olarak algılamışlardır.
Sonuç olarak
Epiküros’un felsefesinden hareketle hem ölüme hem ölüm korkusuna, bununla
beraber olarak da Epiküros’un o meşhur sözüne değinmiş bulunduk. Ölümden
korkmayıp hazza yaklaşmak, hayattan da haz almamız gerektiğinden söz ettik.
Ayrıca intihar fenomenine Durkheim’dan hareketle yola çıktık ve intihar
türlerine değindik.
Her canlı ölümü mutlaka
tadacaktır. Bir bitki bile ekildikten bir süre sonra yosun yeşiline çalan canlı
bir renge sahip olur. Büyür ve uzar. Gün gelir o ağaç da yaşlanır ve sonbaharda
yaprak döker. Aynı ölüme yas tutan insanlar gibi…
Henidik Dergisi, 6. Sayı, 2020
KAYNAKÇA
·
Ahmet
CEVİZCİ, Felsefe Sözlüğü
·
Diogenes
Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve
Öğretileri, Çev: C. Şentuna
·
Ahmet
Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi Cilt IV
·
Emile Durkheim, İntihar