16 Şubat 2020 Pazar

ARİSTOTELES’İN 'POETİKA' VE SANATI ÜZERİNE




Aristoteles’in şiir sanatı üzerine yazdığı Poetika adlı eserini inceleyip, kendi Türk Edebiyatımızdaki sanatın ve şiirin yerinin nasıl olduğunu göstermek üzere bu makaleyi ele almış bulunuyorum. Şiir, romandan apayrı yer tutar. Şiir kimi insanı sakinleştirir, ruhunu okşar. Bazı kişileri hüzünlendirirken, bazı kişileri coşturur. Ayrıca şiir bizleri düşündürür, felsefi bir düşünce gerektirir.


Aristoteles, Poetika adlı eserinde taklidi, sanatı, şiiri ele almıştır. Sadece Aristoteles değil, Aristoteles’ten önce Platon da İon adlı eseriyle sanatı tartışır. Şimdi Aristoteles’in eserinden yola çıkarak şiire, sanata, taklide ve tüm bunların edebiyatımızdaki yerine bakalım.

POETİKA VE ESTETİK

Bize haz veya mutluluk veren şeyleri güzel diye ifade edebiliriz. Güzellik anlayışı bir beğeni gücü ile etkilenişin ürünleridir. İnsan herhangi bir eserin güzel olup olmadığını yorumlayabilmelidir. Sanata veya güzele olan eleştiri, eleştiricinin düşünme gücüyle mümkün olacaktır. Bu düşünce sanat felsefesinin sorularını ve izlerini içinde barındırır.

Estetiğe göre güzellik kavramı insanda heyecanı besleyen, heyecan uyandıran bir değerdir. Estetik hazın oluşması kişinin içinin kıpır kıpır olması anlamına gelmektedir. Yeri gelir kişinin içinde kelebekler uçuşur fakat o kelebekleri farkında olmadan öldürür insan.

Antik dönemde insanoğlunun düşünsel evrim sürecinden güç alan estetik düşünce, yorum ve yargıların nedenini araştıran başlıca düşünürler Platon ve Aristoteles olmuştur.

Platon’un bildiğimiz üzere Devlet diyaloğunda “mağara alegorisi” ve “bölünmüş çizgi analojisi” mevcuttur. Sanı dünyası ve düşünsel dünya da olduğunu ifade eder. Hatta Platon “iyi” ve “doğru” yargılarının arasına “güzel” yargısını da ekler. Platon için güzel, ulaşılması gereken bir idealdır. (1) Ayrıca günümüze bakınca her insan önüne gelen birçok şeyi güzel olarak nitelendiriyor. Bunu bu şekilde yapmayıp estetik olanı sorgularsak veya güzele ideal olarak bakarsak o güzelin güzelliği yani estetik tadı damağımızdan asla eksik olmayacaktır.

POETİKA VE SANAT

Sanatta ve edebiyatta önemli bir yer taşıyan Aristoteles’in Poetika adlı eseri şiire kaynaklık eden iki doğal nedenin ne olduğunu bize açıklar.

Birinci doğal özellik, insanın doğuştan taklit etme eğilimidir: yani yeni doğan bir bebek konuşmadan önce konuşmaya çalışır, ebeveynini taklit etmeye başlar. İkinci doğal özellik ise; insanın doğal olarak taklit karşısında aldığı hazdır. Aristoteles: “Öğrenmek sadece filozofların değil, diğer insanların da, daha az pay almakla birlikte, en çok haz aldığı şeydir.” (2) der.

Ancak bu iki doğal özellik de şiire özgü olmayıp, bütün taklitlerde ortaktır. İkinci nedende bahsetmiş olduğu haz, genel olarak taklit karşısında aldığımız haz değildir. Aristoteles, eserinde taklit için şu ifadeleri kullanır: “Taklit etme, insanlarda çocukluktan itibaren doğal olarak ortaya çıkar, insanları diğer hayvanlardan ayıran şey taklit etmeye en yatkın hayvan olmaları ve ilk öğrendiklerini taklit yoluyla öğrenmeleridir.” (3) Aristoteles’in ikinci doğal özellik diye nitelendirdiği şey “taklit araçlarıyla” ilgilidir. Taklit araçları sayesinde öbür taklitlerden ayrılan şiir, kendi içinde de ozanlara karakterlerine bağlı olarak “taklit nesneleri” ile türlere ayrışması olur.

Poetika’da şairin görevi, gerçekten olan şeyi değil, olabilir olan şeyi anlatmaktır. Aristoteles sanatı taklit ile ortaya koyar. Şiir nesneleri taklit ettiği nesneler bakımından 3’e ayrılır:

i)                    Taklit ettikleri nesneler
ii)                  Taklit araçları
iii)                Taklit yöntemleri

Bunların üçü de şiir türlerinin birbirinden ayrılmasının kriterleridir. Aristoteles; Poetika‘da şöyle söyler: “İzleyici veya okuyucu; ya bizden iyi ya bizden kötü ya da bize benzerdirler.” (4) Bunları da şöyle örnekler: “Polygnatos; daha güzel, Pauson; daha çirkin çizerdi. Düz yazı ya da şiirde ise; Homeros daha iyileri, Kleophon daha benzerleri ele alırdı.” (5)

Bunların yanında Aristoteles için sanat; insanda doğal bir evrim olarak gelişir. Şiir yazmamızın nedeni Aristoteles’e göre, yukarıda sözünü ettiğim bu iki doğal nedendir. Herkes taklit eder, taklitten hoşlanır. En nihayetinde okumayı bilmeden yazmayı veya küçükken büyükleri taklit ederek yürümeyi öğrendik.

Aristoteles’te taklit etme araçları mevcuttur. Taklit etme araçlarını; öykü, karakter, düşünce, dil, ezgi, sahne olarak sıralar ve tüm bunları bölüm bölüm işler. Aristoteles, tragedyaya baktığında tragedyanın amacı, duygulardan arınmadır. Sanatın amacını da ahlaki mutluluk olarak görür.

Bu noktada Platon’un İon eserine dikkat çekmek yerinde olacaktır. Şairin görevi Platon’a göre, insanlara bir şeyler öğretmek ve insanların eş seçerken nelere dikkat etmeleri gerektiğidir. Bunun sonucunda, Platon şairleri zanaatı icra eden Sofistler olarak değerlendirir. İon diyaloğunda: “Rhapsodlar, şairlerin tercümanıdır.” (6) İon’un Homeros konusunda iyi konuşmasının sebebi: “Sanat değil ilahi güçtür.” (7) Yani ilahi güce bağlanmıştır.

Platon “mimesis” kavramını çeşitli diyaloglarında kullanmıştır. Platon’a göre nesnelere verdiğimiz isimler birer taklittir. (8) Platon “mimesis” kavramını tam taklit olarak ifade eder. Platon’un Devlet, Şölen gibi eserlerinde de sanatı ele alır. Tam olarak bu noktada Platon’un Devlet eserinin Üçüncü kitabına değinmek yerinde olacaktır. Platon: “Şair bize başkalarının söylediği sözleri, bu sözlerin nerede, nasıl söylendiğini anlattığı zaman yaptığı iş bir anlatmadır sadece. Ama şair bu sözleri söylerken, kendisi değil, bir başkasıymış gibi davranırsa, nedir o zaman yaptığı şey? Bir başkasının yerine geçmek, sözünü bir başkasının kişiliğine elinden geldiği kadar uydurmak değil mi? Peki, bir insan sesini, davranışını bir başkasına uydurmaya çalıştı mı ne yapmış olur? Benzemek istediği kimseyi taklit etmiş olmaz mı? Demek ki Homeros da, bütün şairler de anlatmalarında taklide başvururlar.” der. (9) Platon’un bu sözleriyle sanatı tartıştığını ve mimesis’in bir anlatma aracı olduğunu göstermek istemiştir. Mimesis’in varlığında, özünde aldatmaca ve sandırmaca vardır. (10) Platon, Devlet’in Onuncu kitabında bu özelliği ele almış bulunur.    
   
Önemli olan şey her iki filozofta da ne anlamda kullanıldığıdır. Burada taklit yaratıcılığı barındırıyor mu sorusu akla düşer. Aristoteles’te Poetika ’da “mimesis” kavramına yer verir. Aristoteles’te taklit basitçe bir başkasının yaptığını yapmak olarak ya da bir muhabbet kuşunun ya da papağanın insan sesini taklit ederek konuşması şeklinde yer almaz. Aristoteles’in “mimesis” veya “taklit” dediği şey yaratıcılığı içinde barındıran taklittir. Fakat Platon’da taklit daha çok diğerini öykünme şeklinde gözükmektedir.

Herhangi bir şairin dizesini okuyunca içimizde sakinlik ya da huzur hissedebiliriz. Her dize şairinden bir şeyler barındırır. O şeyi yalnızca gönül gözü ile bakıp, okuyabilenler görebilir.

Aristoteles’te şairin görevi; olabilirliği ortaya koymaktır. Türk edebiyatının nasıl başladığı hangi dönemlerden geçtiğini az çok bilmek mümkündür. Peki, edebiyatımızda “poetik” anlamda şiirin niteliği ve şairler nasıldırlar, taklit var mıdır?

TÜRK EDEBİYATI VE POETİKA

Türk edebiyatında son yarım yüzyılda kullanılmaya başlayan ve daha çok şairlerin şiir anlayışının belirtmek için kullanılan “poetik” sözcüğünün edebiyatımızdaki varlığı çok eski olmamakla beraber, “poetik” olarak tanımlayabileceğimiz metinlerin varlığı daha eskiye dayanır.

·         * Divan Edebiyatı

Uzun yıllara dayanan köklü bir gelenek oluşturan Divan edebiyatı, bir şiir edebiyatı olarak görülürdü fakat şiir üzerine kaleme alınan yazıların azlığı çok dikkat çekiciydi. Divan edebiyatında yoğun Arapça, Farsça kelimeler kullanılıp; kaşlar kalem, kirpikler bir ok, dudaklar ise kiraza benzetilirdi. Eski edebiyatın estetik dünyasını kendine has sistemi içerisinde oluşturan şairler duygularını hayal sistemi içerisinde ifade etmekteydiler. Hayali bir sevgili oluşturup o hayale şiirler yazarlardı.

Divan edebiyatında acı çekmek bir mutluluktu. Çünkü hayallerindeki sevgiliden gelen şey her ne olursa olsun o dönemin şairleri için yaşama sebebiydi. Aristoteles’te olan sanattaki taklit anlayışı Divan’da pek söz konusu değildir. Şairler sürekli hayali sevgiliye övgü temalı şiirler yazmışlardır. Bir örnek verecek olursak; sevgilinin hilâl kaşı âşıklar için bayram ayıdır. Bayram ayı geldiği halde ortalarda görülmeyen sevgiliye Âhmed Paşa:

“Eyyam-ı mâh-ı ıyddurebrü-nüma ol sanem
Hengam-ı büy-ı’uddurgîsü-güşa ol ey sanem”
(11)

beyiti ile; “Artık hilâl kaşını göster de bayram başlasın” demiştir.

·         * Tanzimat Dönemi

Edebiyatımız yönünü Batı’ya çevirmesiyle birlikte diğer türler gibi şiir de yenileştirilmesi gereken bir tür olmuştur. Divan’da kalan ağır dilin yerini saf ve yalınlığa bırakmıştır. Yenileşen şiir, üzerine düşünülen ve tartışılan bir tür haline gelmiştir.

Türk edebiyatında, Tanzimat Devri, Fransız edebiyatını örnek alarak varlığını sürdürmüştür. Bu dönemin sanatçıları, “Batılı gibi düşünmüş, Doğulu gibi yaşamışlardır.” (12) Vatan, millet, hak, hukuk konuları dönemin şairleri olan; Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa tarafından işlenmiştir. Batı’dan yapılan çevirilerle birlikte sanatçılar yeni kavramları da öğrenmişlerdir. Tanzimat devrinde, Namık Kemal Fransa’ya giden bir şairdir. İşte tam bu noktada Aristoteles’in Poetika adlı eserinde de sözünü ettiği sanatta taklit başlamıştır ve bu taklit olumlu anlamda yer almıştır.
Bir örnekten hareketle; Namık Kemal, “Hürriyet Kasidesi” ‘nde:

“Ne gam pür-ateş-i hevl olsa da gavga-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir cân için meydan-ı gayretten”
(13) der.

Burada şair Batı’dan aldığı ‘hürriyet’ kelimesini de kullanır ve bunun yanında tarih duygusu, hürriyet aşkı ve ferdi kahramanlık da mevcuttur.

·         * Fecri-ati ve Servet-i Fünun Dönemi

Fecri-ati Dönemi’nde topluluğun en önemli ismi modern şiirin kurucusu olan Ahmet Haşim’dir. Ahmet Haşim’in başlıca poetik kabul edeceğimiz şiirleri ve yazıları mevcuttur. Hemen ardından Servet-i Fünun döneminin ünlü şairi Tevfik Fikret, poetik metinleri arasında sembolizm üzerine yazdığı yazılarda oldukça dikkat çekicidir. Tevfik Fikret, ”Haluk’un Amentüsü” adlı manzumesinde; insanlar arasındaki kardeşliğe ve dünya birliğine seslenir. Eserindeki bir beyitte şair, hülyayı hakikate tercihini şöyle ifade eder:

“Evet, hakikati hülyaya hep feda ederim,
Zaman olur ki vücudumdan ayrılır giderim.”
(14)

Tanzimat sonrasında, Türk şiiri, Batı etkisinde kaldığı şiirlerin üzerinden çok zaman geçmiş olmasına karşın poetik anlamda şiir niteliğinde, oldukça önemli bir birikime ulaşmıştır. Sanki Descartes’ın ruh-beden ikilemini andırırcasına bir söylem söz konusudur.

·         * Milli Edebiyat Ve İkinci Yeniciler

Milli edebiyat döneminde, dönemin şairleri dönemin koşullarını ve yaşadıklarını yazarlar. Bu dönemde ulusçuluk ön planda olup, hemen ardından İkinci Yeniciler ortaya çıkmıştır. İkinci Yenicilere ait olan şiir akımının genel özelliklerinde; şiiri diğer sanatlarla yakın ilişkiye sokmuşturlar. Cemal Süreyya, Turgut Uyar, Edip Cansever, İlhan Berk, Ece Ayhan dönemin şairleridir. Burada da yine örnekle yola çıkıyorum. Turgut Uyar bir filozof edasıyla şu dizeleri yazar:

“İkimiz birden sevinebiliriz,
 Göğe bakalım…”
(15)

Bu dizede anladığımız şey; şair muhatabı olan kadınla birlikte bir saadet arayışındadır. Ama bu saadet “evsiz”dir. Şiirin devamı şu şekildedir:

“Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da
 Göğe bakalım…”

Burada evler, sokakları karanlık kılmıştır. Oysa şair gökyüzüne bakmaya çağırmaktadır.  Gök şairde apayrı ve kozmolojik bir yer etmiştir. Gök umudun, özgürlüğün sembolüdür. Özgürlük sonsuzluk anlamına gelir. İkimiz birden özgür olabiliriz, sonsuz olabiliriz demek istenmiştir. Şair bu dizeleri söylerken insanın özgürlüğünü sınırlayıcı kılmamıştır.  

Sonuç olarak, edebiyatımızda dönemlerimizi, şairlerimizi, şairlerin şiirinin nasıl yer ettiğini görmüş bulunuyoruz. Şairin görevi, Aristoteles’in eseri olan Poetika‘sında; olanı değil olabilir olan şeyi anlatmaktı. Aristoteles’te sanat taklittir ve bu taklit basit bir şekilde öykünme değil, zihinsel yaratıcı bir eylemdir. Bizim edebiyatımızda da olumlu anlamda Batı’ya olan taklit,  oldukça dikkat çekmiştir ve edebiyatımızda şiir insanın ruhunu etkileyen şeydir. Elbette ki şiirin hamuru insandır. Benim için şiir bambaşka bir şey ifade eder. Yaşanmışlığı, kaleme alıp kelime kelime beyaz kâğıtlara dökmek, insanın kalbine işlemek zor iştir.

Herkes şiir yazabilir mi diye bir soru sorulduğunda şu şekilde cevap vermem mümkün olacaktır: Şiir yazmak için insanı anlamak gerekir. İnsanı anlamayan şiir yazamaz, yazsa da hep bir şey eksik kalır. Şiir yazmak çiçeğe benzer. Çiçek sulanır; şiir, onun yapı taşı olan kelimelerle yaratılır. Çiçeğe bakmazsanız ölür gider, şiire bakmazsanız varlığını yitirir. Çiçeğin kokusunu içimize çektiğimiz gibi şiirden haz almak da bir nevi mısraları içimize çekmektir.

Şair şiirin yaşaması için her gün ölür, dizelere gömülür…


Barış ÇOKAZ
Parrhesia Dergisi, 9. Sayı, 2019

Dipnotlar:

(1): Cevad Memduh Altar, s.13
(2): Aristoteles, s.9 (1448b 13)
(3): Aristoteles,  s.9, (1448b 6)
(4): Aristoteles, s.5, (1448a 5)
(5): Aristoteles, s.5, (1448a 5)
(6): Platon, s.34, (530c 4)
(7): Platon, s.40, (532e 4)
(8): İsmail Tunalı, s.76
(9): Platon, s.83, (393 b,c)
(10): İsmail Tunalı, s.79
(11): Mehmet Akkaya, s.8
(12): Hüseyin Tuncer, s.23
(13): Mehmet Kaplan, s.39
(14): Mehmet Kaplan, s.190
(15): Turgut Uyar, s.27


KAYNAKÇA

·        *  Aristoteles, Poetika, (Çev. Ari ÇOKONA-Ömer AYGÜN), İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017
·        *  Platon, İon, (Çev. Furkan AKDERİN), İstanbul: Say Yayınları, 2010
·   * Platon, Devlet, (Çev. Sabahattin EYÜBOĞLU-M. Ali CİMCOZ), İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017
·        *  TUNALI İsmail, Grek Estetik’i, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1983
·        *  AKKAYA Mehmet, Eski Türk Edebiyatı
·        *  ALTAR Memduh Cevad, Sanat Felsefesi Üzerine, Pan Yayıncılık, 2013
·         * TUNCER Hüseyin, (2015), Tanzimat Devri Türk Edebiyatı, 2015
·         * KAPLAN Mehmet, (2017), Şiir Tahlilleri, Dergâh Yayınları, 2017
·        *  UYAR Turgut, (2002), Dünyanın En Güzel Arabistan’ı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

WITTGENSTEIN FELSEFESİNDE DİL VE DÜNYA İLİŞKİSİ

  "Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını imler." Wittgenstein Ludwig Wittgenstein’ın, dil felsefesi bağlamındaki görüşlerine biz...