Her ne kadar
edebiyatımız yalın ya da ağır dilli olsa da o dil içerisinde mutlak cümleler
veya dizeler saklı kalır. Halk edebiyatından divan edebiyatına, divan
edebiyatından mili edebiyata hatta ikinci yenicilere kadar hemen hemen her
ozanın / şairin dizelerinde felsefeden parçalar yer etmektedir. Dolayısıyla bu
çalışmamda tüm şairler olmasa da belli başlı şairleri ya da ozanların
dizelerini ele alıp felsefi dizeler içerisinde felsefeyle kaybolacağız…
YUNUS
EMRE: Halk Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden biri
olan Yunus Emre, Divan’ında şöyle
der:
“Bir ben var benden
içerde,
Benden daha ziyade…”
Söz konusu olan bu
dizelerde felsefenin tam anlamıyla ince ince işlendiği açıktır. Ozanımız kendi
benliğinin derinliğinde yer alan bir ben’i daha olduğunu vurgulamıştır…
EDİP
CANSEVER – Gelmiş
Bulundum adlı eserinde yer alan “MASA DA MASAYMIŞ HA” şiiri felsefeden
izler taşımaktadır.
Şiirde şöyle yazar şairimiz:
“Adam
yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
…
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanında gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
…
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu…”
Bu dizelerde “masa”
metaforuyla vurgulanan şey aslında insan “zihni”dir. İnsan her şeyi zihninde
toplamaktadır. Şiirin temasında ise yalnızlık işlenmiştir.
TURGUT UYAR
– Dünyanın En Güzel Arabistan’ı adlı
eserinde yer alan “GÖĞE BAKMA DURAĞI” isimli şiirinde gök metaforuyla özgürlüğe
işaret eder. Turgut Uyar bir filozof edasıyla şu dizeleri yazar:
“İkimiz
birden sevinebiliriz,
Göğe bakalım…”
Bu dizede
anladığımız şey; şair muhatabı olan kadınla birlikte bir saadet arayışındadır.
Ama bu saadet “evsiz”dir. Şiirin devamı şu şekildedir:
“Bu
evleri atla, bu evleri de, bunları da
Göğe bakalım…”
Burada evler, sokakları
karanlık kılmıştır. Oysa şair gökyüzüne bakmaya çağırmaktadır. Gök şairde apayrı ve kozmolojik bir yer
etmiştir. Gök umudun, özgürlüğün sembolüdür. Özgürlük sonsuzluk anlamına gelir.
İkimiz birden özgür olabiliriz, sonsuz olabiliriz demek istenmiştir. Şair bu
dizeleri söylerken insanın özgürlüğünü sınırlayıcı kılmamıştır.
ŞÜKRÜ
ERBAŞ – Yaşıyoruz
Sessizce adlı eserinde ise Antik Yunan dünyasına uzanmış ve kelimeleri
diyalektiğin içine değdirmiştir. Öyle ki şairimiz “İKİ HAYAT” isimli şiirinde
dizeleri şöyle ağlatmıştır:
“…
Bu neyin korkusudur
Herkes kendinin de ücrasına çekiliyor
Ne hazin. Ölüm yaşayana gelir değil mi?
Benim
iki hayatım oldu diyorum
İki kere yaşayacağım, iki kere öleceğim
Boşluk bile bunlardan anlamlı bakıyor…”
Yine aynı eserde başka
bir şiirinde ise şöyle yazar: “İNSAN TANRIDAN ÖNCE SEVGİYE İNANIR…”
Dolayısıyla inançtan önce sevgi gelir…
Bağbozumu
Şarkıları adlı eserinde Şükrü Erbaş, diyalektiği sevgili
üzerinden sunuyor bizlere:
“Dünya
bir gölgelikmiş,
Doğan ve batan günden öğrendim.
Sevgilim
Önce ölümden, sonra senden doğdum ben.”
NAZIM
HİKMET – Piraye’ye
Mektuplar adlı eserinde Piraye’sine yazdığı bir mektubun sonunu şöyle
bitirir:
“…Çünkü dünyada mesela alelumum
(özel olmayan / cinsle, türle ilgili olan) aşk yok, alelumum insan olmadığı
gibi. Felsefeyi fazlaca kaçırdım. Fakat senin aşkın benim felsefemden bir
parçadır karıcığım…” Piraye’ye yazılan bu cümleler felsefenin
edebiyat hali sayılabilecek niteliktedir…
AHMED
ARİF
– Hasretinden Prangalar Eskittim adlı
eserinde yer alan “UNUTAMADIĞIM” adlı şiiri felsefi boyutlar taşır. Şairimiz bu
şiirde şöyle yazar:
“-To
be or not to be- değil,
-cogito ergo sum- hiç değil…
Asıl iş anlamak kaçınılmazı
Durdurulmaz çığı, Sonsuz akımı…
Susmak,
gözlerinde susmak
Ustura gibi
Gözlerin hani..”
Bu dizelerden de
anlaşılacağı üzere, olmak ya da olmamak değil, düşünüyorum o halde varım, hiç
değil… Asıl iş kaçınılmazı ve sonsuzu anlamak. Gözlerde susmak gerekir fakat
ustura gibi kesen gözlerin hani… Öyle ki, şiirde şairin özlemle aradığı
‘gözler’dir.
CEMAL
SÜREYA – Sevda
Sözleri adlı eserinde yer alan “KAN VAR BÜTÜN KELİMELERİN ALTINDA” adlı
şiirinde kelimelerin kana büründüğü aktarılır. Kimi zaman ağzımızdan çıkan
sözlere bıçaklar saplanıyor. Saplanan bıçak öldürüyor kelimeleri… Dolayısıyla
kelimeler ölüyor ve kana bulanıyor.
Sonuç olarak
baktığımızda, okuduğumuz her şiir bize normal birer dize gibi gelebilir. Oysa o
dizelerin derinliğini ve anlamını şiirin içinde kaybolan insanlar bilebilir…