Her insan kendi
düşünceleri içinde daha doğrusu kendi iç dünyasında düşler kurar. Kimi zaman
düş’er düşlediği düşten… Kimi zaman gökyüzüne kanatlanır ve kanatlarını
bulutlar üstünde çırpar. Ray Bradbury’in kaleme aldığı Fahrenheit 451 eseriyle büyük bir düşe gireceğiz. Düşlediğimiz
düşlere düşmemek için eserin karakteri olan Montag’ın elinden tutacağız…
Ütopya
ve Distopya Üzerine
Çevremizde ya da
okuduğumuz kitaplarda sürekli denk geldiğimiz iki kavram vardır. Bunlardan biri ütopya, diğeri ise distopya ya
da farklı deyişlerle anti-ütopya, kaka-ütopyadır. Sözünü ettiğimiz ‘ütopya’
kavramının anlamı aslında olmayan, tasarlanmış ideal toplumdur. Ütopyalar,
gerçekleşmesi imkânsız toplum tasarımı olarak yer ederler. ‘Distopya’ kavramı
ise, ütopya kavramının tam tersi niteliktedir. Distopya, çoğunlukla ütopik bir
toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır. Distopik bir toplum
otoriter-totoliter bir devlet modeli ya da benzer olan farklı bir baskıcı
sistem altında ifade edilir.
Ütopyanın kendi içinde
yer alan belli başlı çeşitleri veya türleri de mevcuttur. İstenen ütopyalar,
istenmeyen ütopyalar (distopyalar), ekonomik ütopyalar, politik ve tarihi
ütopyalar, dini ütopyalar, bilimsel ve teknolojik ütopyalar vb. Bu ütopyalar
arasında karşımıza en çok istenen ve istenmeyen ütopyalar çıkmaktadır.
Dolayısıyla belli başlı eserlerden hareketle istenen ütopyalardan söz
ettiğimizde karşımıza şu eserler bir tespih çiçeğinin dizilişi gibi aklımıza dizilir: Platon’un Devlet
diyaloğu, bu eserin hemen yanında Thomas More’un Ütopya eseri, Francis Bacon’un Yeni
Atlantis’i ve Campanella’nın Güneş
Ülkesi gibi ütopik eserler istenen ütopyaların başındandır. Bir diğer
yandan istenmeyen ütopyalara baktığımızda, Aldous Leonard Huxley’in Cesur Yeni Dünya eseri, bu yeni dünyada
teknoloji çok gelişmiştir. İnsan suni olarak üremekte ve evlilik söz konusu
değildir. Bu distopya, bizlere doğal yaşamdan kopmayı anlatan ve geleceğe karşı
korkuyu vurgulayan bir distopyadır. George Orwell’in, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört eseri ise zorbalığın ve zorluğun hüküm
sürdüğü bir dünyayı betimler bizlere. Eserin içindeki karakterlerin çoğu
casustur ve insanlara güven yoktur. Gelecek için duyulan kaygı ve korkuyu
Orwell, bu eserinde ifade etmiştir… İstenen ve istenmeyen ütopyalara bir saka
kuşunun göklerde süzülüp, onun yeryüzüne bakışıyla baktık tüm bu eserlere…
Şimdi ise göklerden aşağıya doğru inip bir esere konmalı ve kanatlarımızı
dinlendirmeliyiz.
Fahrenheit 451 ve Dönüşüm
Özetle söylemek
gerekirse Ray Bradbury’in, Fahrenheit 451
adlı eseri distopya ile başlayıp ütopya ile son bulmaktadır. ‘Fahrenheit’
kavramı ‘derece’ anlamına gelmektedir. Dolayısıyla 451 derece kitap kâğıdının
yanma derecesi olarak ifade edilir. Eserde müthiş bir bilim-kurgu ön plana
çıkmaktadır. Eserin distopya olarak başladığını görmek zor değildir. Çünkü bu
esere işlenmiş ülkede, kitap okumak yasaktır ve itfaiyecilerin görevi yangın
söndürmek değil yangın çıkartmaktır. Yangınları, kitapları yakarak yaparlar.
Eserdeki başkarakterimiz Montag bir itfaiyecidir ve devletin sözünden çıkmaz.
Kitapları okumaktan ‘uzak’ fakat kitapları yakmaya ‘yakın’ olan kişidir.
Peki, bu eserin
ütopyaya dönüşümü nasıl gerçekleşir? Bu sorunun cevabını metinden hareketle
vermek yerinde olacaktır. Kitabı “okumak
için okuyanlar” bu sorunun cevabını asla bulamayıp, oldukları yerde
sayacaktır. Başkarakter Montag, itfaiye merkezine giderken metroyu kullanır. Bu
metroda yeni taşınan öğretmen komşusu Clarisse McClellan ile karşılaşır. Bu
karşılaşma, bir gün yerini diyaloğa bırakır ve distopyadan ütopyaya dönüşüm bu
noktada gerçekleşir. Öğretmen, Montag’a şunu sorar: “Yaktığın kitapları
okuduğun oluyor mu?”[1]
Montag, bu soruya gülerek, yaktığı kitapları okumanın devlet tarafından yasak
ve kanuna aykırı olduğunu belirtir. Montag, bununla da kalmayıp şöyle devam
eder: “Pazartesileri Millay, çarşambaları Whitman, cumaları da Faulkner
kitaplarını yakıp kül ederiz, sonra da külleri yakarız…”[2]
Öğretmenin, itfaiyeci
Montag’a yaktığı kitapları okuyup okumadığını sorması Montag’in aklında düşünce
oluşturur. Çok sonra Montag ve itfaiye ekibinin aldığı ihbardan hareketle yaşlı
bir kadının evinde çok kitap olduğu ve bu kitapları okuduğunu fark ederler. Eve
gittiklerinde bir oda baştanbaşa kütüphane ve yaşlı kadında oracıkta
durmaktadır. Yaşlı kadın, itfaiyecilerin kitaplarını dağıtıp yakacaklarını
görür ve kitapların arasında bekler. İtfaiyeciler kitapları yakmak
istediklerinden dolayı kadını dışarı çıkartmak ister. Fakat kadın buna göz yummayıp
kendini de kitaplarla birlikte yakar. Kitaplar uğruna kendini yakan bir insan
varsa o kitaplarda büyük şeyler vardır… Bu olaya şahit olan Montag bundan sonra
kitap okumaya başlar ve distopya da yerini ütopyaya bırakır.
Öğretmen, Montag’a
uzaklarda bir yerde insan kütüphanelerin olduğundan söz eder. Öğretmen oraya
kaçar ve Montag’a da kimseye yakalanmadan kaçıp oraya gelmesini söyler. Montag
ve arkadaşları çok sonra bir ihbar daha alırlar. Bu sefer ki adres ona çok
tanıdıktır. Geldikleri ev Montag’ın kendi evidir ve ihbar eden kişi ise eşidir.
Baş itfaiyeci Montag’tan kitapları sakladığı yerden çıkarmasını ister ve
çıkarır. Montag, o noktadan bir anda öğretmenin dediği insan kütüphanelerinin
olduğu yere kaçar. Montag karda yürümüş ve izini belli etmemiştir. Geldiği
noktada onu bir kimse karşılar. Diğer arkadaşları ile tanıştırır. Tanıştığı
kişiler arasında ikiz kardeşler vardır. Biri Hugo’nun Sefiller romanının I. cildi, diğeri II. cildidir.
Bulundukları yerde
kitaplar yakılmıyor. Dört mevsimin dördü de bu yerde zamanında yaşanıyor.
İlkbaharın güzelliği açan çiçeklerle, kışın güzelliği beyaz gelinlik giyen doğa
ile geliyor. Her insan bir kitap olarak yer ediyor. Zihinlerinde kendilerine
benimsedikleri kitabı tekrar ediyorlar ve yaşamlarını sürdürüyorlar.
Sonuç olarak
baktığımızda, ütopyadan distopyaya kanat çırpmış bulunduk ve Montag’in elinden
tutup yangın içinde yürüdük. Her insan bir kitaptır aslında bunu görmüyoruz ya
da göz ardı ediyoruz. Kitap gibi insanlar hayatımızdan sayfa sayfa geçiyorlar…
Biz bu sayfaları okumak yerine sayfaları koparıyoruz.
Devrik cümleler
devriliyor üzerimize kaldıramıyoruz. Devrilen cümlelerin altında nefes almaya
çalışıyoruz…
KAYNAKÇA
·
Ray Bradbury, Fahrenheit 451
·
Ray Bradbury, Yakma Zevki
[1] Ray
Bradbury, Fahrenheit 451, Çev. Dost Körpe, İthaki Yayınları, İstanbul, 2018,
s.27
[2] Ray
Bradbury, Fahrenheit 451, Çev. Dost Körpe, İthaki Yayınları, İstanbul, 2018,
s.28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder